1952 Yılında ilçe yeni kurulmuş. Hükümet Konağı yapılmaya başlandı. Hükümet binası yapılırken Adliyesiz ilçe olmaz denilerek alt katı Adliyeye ayrılmıştı. O zamanın zor ekonomik şartları altında Rahmetli Menderes döneminde açılan İkizdere Adliyesi 60 yıl sonra 2012 yılında Rizeli olduğunu bildiğimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın Hükümeti tarafından tasarruf gerekçesiyle kapatılmıştı. Adliyenin iş hacmi azlığı gerekçesiyle kapatılması İkizdere’ye, İkizdereliye yapılan en büyük kötülük olmuştur. Bugünde aynı kanaatteyim, Adliyenin kapatılması yanlış olmuştur. Devlet üç beş kuruşun hesabını yapmaz, vatandaşına hizmet için vardır. O günlerde birçok yazılar yazdım. Sesimizi duyan olduysa da kaale alınmadı. Zira iktidarda bulunanlar Adliyemizi kapatanlardı. Yanlış olduğunun onlarda farkındaydı ama tükürdüklerini yalamak istemediklerinden dolayı açmak için hiç teşebbüste bulunmadılar. Adliyeler tasarruf yeri değil hak arama yeriydi. Üç beş kuruş para 5-10 personel tasarruf edeceksiniz diye Adalet arayanlara büyük haksızlıklar, adaletsizlikler yapılmamalıydı. Birçok insanımız İkizdere dışındaki Adliyelere gidip dava açmaya veya hak aramaya çekinmiştir ve açmamıştır, O dönemde bölgede furya gibi artan 26 HES projesi vardı. İlçede birçok köy ve mahallede Kadastro işlemleri başlatılmış, hatalı yapılan Kadastro çalışmaları için Kadastro Mahkemelerinde yüzlerce dava açılmıştı. Adliye kapatılıp önce Kalkandere sonra Rize sonra yine Kalkandere Adliyelerine göçebe gibi gidilince birçok insanımız dava açmaya gitmemiş, işin zorluklarına yenik düşmüştü. 14 Haziran 2012’de HSYK tarafından alınan kararla ilk aşamada yurt genelinde 146 kapatılmıştı. Kapatılan İlçe Adliyeleri komşu İlçe veya İl Adliyelerine bağlanmıştı. Konunun önemini kavrayan, Adliyeleri kapatılmış siyasiler ve aklıselim adamlarının Ankara’ya yaptığı baskılar sonucu kapatıldıktan 1 hafta sonra kapatılmış Adliyelerden 44 tanesi tekrardan açılmıştı. Aynı kararla Rize’nin 4 İlçe Adliyesi kapatılmış, o ilçelerde yaşayan insanlar bu kapatmayla adeta cezalandırılmıştır. Bitişik komşumuz Trabzon’da kapatılan 7 adliyeden 3 ü yapılan baskılar sonucu 1 hafta sonra açılmıştı. Demek ki baskı olsaydı Rize’deki Adliyeden 1 veya 2 tanesi tekrardan açılabilirdi. Kalkandere Adliyesine bağlanan İkizdere ilçesi insanının Hak arama mücadelesi üzülerek belirtmeliyim ki sekteye uğramıştır. İkizdereli mesafenin uzak olması dolayısıyla Kalkandere’deki Adliyeye gitmekten imtina ediyor. Çünkü işinin bir veya birkaç kez de sonuçlanmayacağını bildiğinden maddi külfet ve sıkıntı çekmemek için dava açma, müracaat gibi yasal hakkından mağdur olarak feragat etmektedir. Kalkandere Adliyesine mecburi giden vatandaşların bir isteği yol, yön gösteren tabela gibi uyarıcı levhalar yapılmalı. Rize-Erzurum karayolu üzerinde Kalkandere ilçe sınırları içinde bulunan Adliye Kalkandere Adliyesi olarak biliniyor, zira tabelasında Kalkandere Adliyesi yazıyor. Oysa burası yapılmaya başlandığında Kalkandere-İkizdere ortak Adliyesi diye tamamlanmış ama bugün İkizdere ile ilgili hiçbir yazı, tabelası yok. Mağduriyet ve sıkıntı yaşanmaması için İkizdere’den Adliyeye gidecek vatandaş için umarım uyarıcı yön ve yol gösteren işaretler Kalkandere Adliyesinde uygun yerlere konulur.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer İleri, “Bilgi ve iletişim teknolojileri, toplumumuz için çok önemli. Kurulduğundan bugüne teknolojiyi en iyi kullanan parti olan AK Parti de buna sessiz kalmayarak, bir başkanlık oluşturdu.” dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer İleri, bilgi ve iletişim teknolojilerinin, toplum için önemini vurgulayarak, kurulduğundan bugüne teknolojiyi en iyi kullanan parti olan AK Parti’nin de buna sessiz kalmadığını ve bir başkanlık oluşturduğunu söyledi. AK Parti’nin 7. Olağan Kongresi’nde Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) listesinde yer alan, kongrede tüzük değişikliği ile ihdas edilen Bilgi ve İletişim Teknolojileri biriminden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirilen İleri, açıklamalarda bulundu. Bilgi ve İletişim Teknolojileri biriminin sıfırdan kurulduğunu anımsatan İleri, değişen dünyada bilgi ve iletişim teknolojilerinin, toplum için çok önemli olduğunu belirtti. İleri, “Kurulduğundan bugüne teknolojiyi en iyi kullanan parti olan AK Parti de buna sessiz kalmayarak, bir başkanlık oluşturdu. Başkanlığın amacı temel olarak gelişmekte olan bilgi ve iletişim teknolojilerini doğru şekilde takip etmek, bunun toplumsal etkilerini yakalamak ve aynı zamanda kendi altyapısını da güçlendirmek noktalarında özetlenebilir.” dedi. Bilgi ve iletim teknolojileri alanından geldiğini anımsatan İleri, şu bilgileri verdi: “İlk ve ortaöğrenimimi İstanbul’da tamamladım. Koç Özel Lisesini takiben Boğaziçi Üniversitesinde Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümünü 2001 yılında bitirdim. Ondan sonra da ABD’de telekomünikasyon alanında yüksek lisans ve doktoramı tamamladım. Aslında hayata bir akademisyen kimliği ile atıldım diyebiliriz. Amerika’dan sonra iki yıl kadar İsveç’te Stockholm Kraliyet Teknoloji Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacı olarak bulundum.” Görev aldığı kurumlara da değinen İleri, bir süre Türkiye’de TÜBİTAK’ta, takiben AVEA’da AR-GE operasyon müdürü olarak çalıştığını, son dönemde ise daha çok Silikon Vadisi firmalarında ürün geliştirme ve yönetimi noktasında görevler aldığını aktardı. Kısa bir süre öncesine kadar da Lüksemburg’da Amazon’un merkezinde ürün yönetim pozisyonunda bulunduğunu hatırlatan İleri, “Buraya katılmadan önceki 7 ayımı da Sabancı Üniversitesinde geçirdim. Orada çok kuvvetli bir AR-GE proje ofisi var, onun başındaki direktör olarak görev aldım, aynı zamanda öğretim üyesiydim. Son kongreyle beraber AK Parti’de yeni kurulan bu başkanlıkla yeni bir başlangıç yapmış oluyorum.” diye konuştu. Ömer İleri, Bilgi ve İletişim Teknolojileri biriminin dijital ve teknoloji alanında 2023’e yönelik hazırlıklarına ilişkin, “Parti, vizyonunu sağlamlaştırıyor diyebiliriz aslında, 2023 ve sonrası için önemli bir zihinsel yatırım olduğunu düşünüyorum parti adına.” değerlendirmesinde bulundu. Tevfik İleri’nin torunu Demokrat Parti (DP) hükümetlerinde eğitim, kültür-sanat, ulaştırma ve bayındırlık alanındaki icraatlarıyla tanınan merhum Ahmet Tevfik İleri’nin torunu olan İleri, şunları kaydetti: “Tevfik İleri, tek parti döneminden sonra milli heyecanı yakalamış ve kalkınma hamlesini yürütmüş olan Demokrat Parti’nin bakanıydı. Kendisi gerçekten ilerlemeye ve gelişmeye inanmış, ancak bunu yaparken toplumumuzun kimliğini koruyabileceğini düşünmüş önemli bir devlet, siyaset ve millet adamıydı. Özellikle Milli Eğitim’de önemli reformlara imza atmış bir isimdir. Ben de onun manevi mirasının yaşatıldığı bir ailede özellikle babamın da etkisiyle bu anlayışta büyüdüm. Kimliğimizi muhafaza ederek, ilerleme ve gelişmenin mümkün olduğunu düşünen bir yaklaşımım var.” İleri, AK Parti’de görevini elinden gelenin en iyisini ortaya koyarak icra edeceğini belirterek, “Cumhurbaşkanımızın takdiri ile bu göreve geldim, ben de bu görevde hem kendisine hem de milletime elimden geldiğince hizmet etmeye çalışacağım.” ifadesini kullandı. “Görev almadan önce siyaseti düşünüyor muydunuz?” sorusuna ise İleri, “Böyle bir düşünce vardı tabi, aile itibarıyla hep siyasi tartışmaların içinde büyümüş bir insanım, ümit ediyordum ki bir noktada edindiğim kazanımlar ve tecrübeleri milletim için kullanayım. Şu an itibarıyla şans verildi, bu nedenle de çok mutluyum.” yanıtını verdi. Haber Merkezi
1943 yılında kurulan ve bugün İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı (İLKSAN) olarak bilinen ve kurulduğu dönemde Ülkemizin ekonomik şartlar göz önünde bulundurulduğunda öğretmenler arasında önemli bir yardımlaşma ve tasarruf sandığı olması gereken İLKSAN; sıkıntılı ve bir o kadarda da basiretsiz yönetimler yüzenden hiçbir zaman elde ettiği kâr veya başarısıyla gündem olan bir kurum değil, aksine devamlı zarar eden bir kurum olarak gündemde kalmıştır. 78 yıldır var olan İLKSAN’nın, İşletme mantığından uzak, profesyonel olmayan vizyonsuz yönetimler yüzünden geçmişte elde ettiği taşınmaz mal varlığı arsaları, otelleri, mağazaları, dinlenme yerleri bir bir satılır durumuna getirildi. Hatta geçmişte İLKSAN’da yaşanan bir skandal üzerine gazetelere manşet olmuş, peşkeş çekilen bir arsa için zamanın Başbakanı “Verdimse ben verdim” sözü dillere destan oldu. Maalesef İLKSAN, usulsüzlük, yolsuzluk, başarısızlık, arpalık gibi rencide edici vakalarla hafızalarda şekillenmiştir. Kurulduğundan beri İLKSAN’a üyeliğin mecburi olması üye öğretmenler tarafından hep eleştirildi. Bu yüzden üyeler eğitim sendikalarından yardım istemiş, üyeliği avantaj olmaktan çok yük olmaya devam eden İLKSAN’a zorunlu üyeliğin kaldırılması, gerekirse nemalarda olduğu gibi devletin müdahalesi sorunun çözülmesini talep etmek zorunda kalmışlardır. Oysa İLKSAN dışında Ülkemiz de aynı amaçla kurulan 2 adet daha yardım kuruluşunu incelediğimizde çok farklı bir başarı hikayeleri ile karşılaşmaktayız. 1952 yılında kurulan Polis Bakım ve Yardım Sandığı (POLSAN)’nın çok yakın zamanda açıkladığı hedefinde “…üye polislerin sandıktan 350 bin lira emekli ikramiyesi alacağını ve bunu minimum 500 bin liraya çıkarmaya çalıştıklarını” ifadesi yer almaktadır. POLSAN’ın internet sitesine girdiğimizde ise, iştirakler ve bağlı ortaklıklarla oluşturulan şirketlerin yer aldığını görüyoruz. 1961 yılında kurulan ve bugün Milli Savunma Bakanlığı mensuplarının koordinesinde faaliyet gösteren OYAK yardım sandığının ise resmi internet sitesinde “Türkiye’nin en büyük tamamlayıcı mesleki emeklilik fonu” gibi güven veren bir ifade ile karşılaşıyoruz. Sitede ki “grup şirketleri” butonunu tıkladığımızda ise; onlarca şirket sahibi veya ortağı olduğunu görüyoruz. İLKSAN’ın internet sitesinde ise, “İLKSAN ticaret yapmak, kâr elde etmek ve bu kârı üyelerine dağıtmak amacı ile kurulan bir şirket değildir.” ifadesi ile karşılaşıyoruz. Bu ifadeye kim güvenir ve üye olur acaba. İfade şöyle… “Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki karşılıksız sosyal yardım yapan kurum ve kuruluşlarda kâr/zarar hesabı değil, gelir fazlası/gider fazlası hesabı yapılmalıdır.” İLKSAN’ın güncel mali tablosu incelendiğinde ise faiz önemli yer tutuyor. İLKSAN’ın internet sayfasında bir tane bile ne şirketi, ne de bağlı ortaklıkları var. Yani bizim okullarımızda yardımlaşmak amacı ile altın günü yapmamız gibi İLKSAN da kendini böyle görüyor. Şu an emlak değeri olmayan arsaları, yarım kalmış inşaatları, kime hizmet ettiği belli olmayan otelleri var. İki otelden biri de yangından mal kaçırır gibi 5 Nisan’da satılığa çıkarıldığı ilan edilmiş. Yatırım yapıp üreten değil, istihdam yapıp büyüten değil, satıp savuşturan bir hâl var. Benzer amaçlarla kurulmuş başka sandıklar yatırım yapıp, kâr açıklarken İLKSAN sıkıştığı yerde satışa çıkıyor. Biz Türkiye sevdalılarıyız diyorlar. İnsanları ötekileştirerek diğer eğitim çalışanlarını ülkesini sevmeyen gurubuna ayırıyorlar. Logomuzu kullanmayın diye üyelere tehdit mesajı atıyorlar. Son günlerde sürekli mesaj atarak kimsenin kullanamayacağı şirketlerin reklamını yaparak hizmet yaptıklarını sanıyorlar. İLKSAN’ı tüm üyelerin hak sahibi olduğu bir kurum olarak göremeyen ideolojik saplantısı nedeniyle kendi sendikasının çiftliği sananlar, işi tamamen sendikal rekabete/çatışmaya dökmek istiyorlar. İLKSAN’ın üyeleri sendikalar değildir, eğitim çalışanlarıdır. Bu nedenle seçimlerde yönetime talip olacak olanlar ister sendika üyesi olsun isterse hiçbir sendikaya üye olmasın inisiyatif alacak olan eğitimcilerdir. Burada biz üyelere düşen, geçmişin başarısızlığını dikkate alarak Sandığa yeni bir vizyon kazandıracak eğitimcilere destek vermektir. Bugünkü hâliyle İLKSAN, kötü yönetimi ve mevcut borçlarıyla devletin ve üyelerinin sırtında bir yüktür. Çünkü Sandığın bugünkü mal varlığı, üyelerinin emeklilik ikramiyelerini bile karşılayacak durumda değildir. Bu durumu şuan ki yönetimde teyit ediyor. Neden yatırıma yönelmiyorsunuz diye sorulduğunda, yatırıma para ayırırsak emekli paralarını ödeyemeyiz savunmasına geçiyorlar. Bu aşamadan sonra bize düşen, İLKSAN’ı borçlarıyla omuzlarda bir ‘yük’ olmaktan kurtarıp hepimiz için bir kazanç hâline dönüştürmektir. Bu seçim, İLKSAN için kapatma değil, yaşatma seçimidir. İLKSAN üyelerinin İLKSAN’a dair hiçbir bilgileri yok. OYAK, aidat olarak ayda 350 TL kesiyor ve emekli olan üyesine 750 bin TL veriyor, aidatın 20 katı. POLSAN ortalama üyesinden 350 lira kesiyor ve 350 bin civarında emekli ikramiyesi veriyor, aidatın 10 katı, siz 40 yıl çalışana aidatının 5 katını vererek bizim paramızla, yatırım değil yardım yaptığınızı söylüyorsunuz. Yatırım yapmanıza engel olan kanun mudur, yoksa beceriksizliğiniz midir diye soruyoruz. Kârdan değil de emanet paradan yardım ve faizle kredi vermek, sonra da bunu, seçim öncesi çarşaf çarşaf yayınlamak nasıl bir yönetim başarısıdır. Yapılan evlilik yardımı 750 lira, çocuk yardımı 350 lira bu paralardan fazlasını biz okullarımızda kendi aramızdaki hediyeleşme ile veriyoruz. Siz bizim paramızla çerez parası bile etmeyecek parayı iş yapmış olarak anlatıyorsunuz. Ayrıca birçok üye İLKSAN’ı tanımıyor, bilmiyor bu çerez parasının verildiğinden haberi olmadığından para alamıyor. İstiyoruz ki seçime giderken, İLKSAN’la ilgili tartışmalar ve gerçekler, sendikalar arasındaki tartışmaların gölgesinde kalmasın, İLKSAN ve gerçekleri gün yüzüne çıksın ve 285 bin üyenin parası (aylık 27 milyon) şeffaf ve doğru yönetilsin. Üretime yöneltilerek milli gelire katkıda bulunsun. Üyesi de yapılacak kârdan daha fazla emekli ikramiyesi alsın. İlksan Üyeleri; İlksan Üyelerine arsa satarken neden zarara uğrattınız? İlksan Üyelerine araba kampanyası yaptı, üyelerin dışında ki kişilere neden peşkeş çektiniz? İlksan üyelerine bankalardan daha yüksek faizle kredi vererek neden kazıkladınız? İlksan üyelerine doğum ve evlilik yardımları diye çerez parası vererek neden kandırdınız? Üyeler kaç lira aidat ödüyorlar, içerde kaç liraları birikmiş? Biriken aidat miktarından memnunlar mı? Sandığın bir gelecek ön görüsü var mı? Bundan sonra hangi taşınmazı satacaksınız? Seçimleri yönetim kurulu kararı ile neden 2 yıl ertelediniz? Türkiye de hiçbir kurum, şirket veya dernekte olmayan seçim süresi, İLKSAN Temsilciler Kurulu Seçimlerini 6 yıla çıkaran değişikliği (2017 yılı) yapmaktaki amacınız neydi? Seçim öncesi sandığın ana statüsünde değişiklikler yaparak neden denetimden kaçıyorsunuz? Bilmiyorlar. Son olarak İLKSAN’ın emekli ikramiyesini sizlere anlatacak bir iki örnek verelim; 2020 de İLKSAN üyesi olan ve devlete 44 yıl 8 ay hizmet eden bir eğitimci emekli oldu. Bu üye 536 ay İLKSAN’a aidat ödedi. Son ay kesilen aidatı 95 küsur lira. Bu eğitimcimizin İLKSAN’a son kesilen aidatını faizsiz bir şekilde hesaplasak ne olur. 536×95 = 50,920 TL eder. Peki bu arkadaşa İLKSAN ne kadar ödedi, 40 bin lira, üyesini düşünen değil kendi koltuklarını düşünen yönetim. Oysa POLSAN da siteye girdiğinizde kaç lira yatırdığınız ve şuan paranızın kaç lira kâr ederek değer kazandığı karşınıza çıkıyor. Aidat öderken paranızın en az 2 kat arttığını görüyorsunuz. Başka bir örnek; İLKSAN sitesinde aidatlar başlığı altında yazan toplam aidat rakamına bakan 33 yıl aidat ödeyen üyenin, son ödediği aidat miktarının 95,5 TL olduğu, İLKSAN’da birikmiş aidatlarının toplamının da 8.865 TL olduğu bilgisine ulaşıyor. Oysa bu üye okulunda altın gününe girmiş olsaydı, bundan daha fazla kazanacağı açıktır. Bunun için; Bizler, İLKSAN’nın mesajla hatırlanan, bu gidişle iflasa sürüklenen, üyesinin parasını bankaya yatırarak, her ay 5 büyük bankanın kredi faiz ortalamasını esas alarak kendi üyesine faizli kredi olarak veren ve bunu da övünerek anlatan bir banka (düzeltiyorum sandık) olarak değil, iyi günde ve kötü üyesinin yanında olan bir dayanışma ve tasarruf sandığı olarak görmek istiyoruz. Değerli İLKSAN üyeleri; 3 Nisan 2021 Cumartesi günü ülkemiz genelinde yapılacak İLKSAN “ilçe temsilcileri” seçimleri ile İLKSAN’nın 9. Dönem yönetimi yeniden belirleme süreci başlayacaktır. Yaklaşık 25 yıldır İLKSAN’ı yönetemeyip bu duruma getirenlere artık yeter demenin zamanı geldiğinin göstermek için bütün İLKSAN üyelerini 3 Nisan günü sandık başına giderek oy vermeye, sorun değil çözüm için “İLKSAN’da Değişim Zamanı” diyerek sandığımıza sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Türk Ocağı Genel Merkezi tarafından Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi’nin görevden ayrılması konusunda açıklama yapıldı.
Türk Ocağı Genel Merkezinin açıklaması şöyle’ Irak Türkmen Cephesi Yürütme Kurulu’nun 28 Mart 2021, Pazar günü yaptığı olağanüstü toplantı sonucunda, Erşat Salihi başkanlıktan ayrıldı; yerine yardımcısı Hasan Turan başkanlığa getirildi. Toplantıdan sonra şu açıklama yapıldı. “Sayın Erşat Salihi, kendisini siyasi çalışmalara, siyasi güçlerle iletişim kurmaya ve Irak’ta yapılacak seçimler öncesinde ve sonrasında Türkmen haklarını elde etmek için Türkmenler adına müzakere etmeye adamıştır. Yürütme Kurulu’nun kararı ile Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Hasan Turan, Irak Türkmen Cephesi Başkanlığı’na getirilmiştir. Bu değişikliğin, Irak Türklerinden gelen demokratik taleplerden kaynaklanmadığı ortadadır. Nitekim iki gün önce, bu konu hakkında haberler çıkmaya başlamış ve 27 Mart 2021 tarihinde de Erşat Salihi’nin ertesi gün başkanlıktan ayrılacağı açıklanmıştır. Bu coğrafyada, hukuku ve varlığı âdeta yok sayılan Irak Türklerinin tamamen barışçı yollarla hak arama çabaları sonuçsuz kalmıştır. Bölgede, geçerli kurallara göre bir liderliğe ihtiyaç olduğu ortadadır. Sayın Erşat Salihi, gençliğinden beri mücadele içinde pişmiş ve lider kişiliği ile temayüz etmiş bir şahsiyettir. Son dönemde, gerek Kerkük’ün gerekse bütünüyle Türkmeneli’nin Türk kimliğini vurgulaması, Irak Türkleri arasındaki mezhep farklılıklarının üzerinde, Türklük bilincini güçlendirmeye dönük çaba sarf etmesi ile dikkat çekti. Irak’ın kuzeyinde, PKK ve destekçileri dışındaki Kürt partiler arasında denge politikası yerine “Barzaniler”in KDP’sinin desteklenmesinin yanlış olduğuna işaret eden Salihi, hem bu meselede hem de İran’ın bölgede nüfuzunu arttırmaya dönük faaliyeti karşısında Türk Devleti’nin çıkarlarını gözeten, açık bir yaklaşıma sahipti. Kısacası Erşat Salihi Bey, Irak Türklüğüne bir ufuk gösterdiği gibi, Türkiye’nin bütünlüğüne dönük uzak ve yakın tehditlere karşı da uyanık bir tavır ortaya koymuştur. Papa’nın Irak ziyaretinde, “Kuzey Irak Bölge Yönetimi”nin bastırdığı hatıra paradaki küstahlığı sergileyenlerin hedefleri ortadadır. Böyle bir siyasi ortamda, Erşat Salihi gibi Türkiye’den yana tavrı açık bir Türk milliyetçisinin desteklenmesi, millî bir görevdir. Büyük davalar fedakârlık ve feragat ister; Erşat Bey, bu olgunluğu göstermiştir. Temennimiz, Irak Türkmen Cephesi’nin ve bir bütün olarak Irak Türklüğünün bu tasarruftan zarar görmemesidir. Irak Türklüğünün millî kimliğini koruma mücadelesinde duruşu ile liderlik görevini başarı ile yürüten Erşat Salihi’nin karşılaştığı muamele, Türk milletinin maşerî vicdanında kabul görmeyecektir. Dün Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’a reva görülen muamelenin sonuçlarını, zaman içerisinde gördük. Aynı şeyin Türkmeneli’nde yaşanmaması için Irak Türkmen Cephesi Başkanlığı’na getirilen Hasan Turan ve yeni yönetimin kısır çekişmelerden uzak bir tavır sergilemesi ve “rütbesi” alınsa da liderlik vasfı meydanda olan Erşat Salihi ile uyum içerisinde çalışması gereklidir. Irak Türkü kardeşlerimiz; Necdet Koçakların, Abdullah Abdurrahmanların, Adil Şeriflerin, Rıza Demircilerin ve bütün diğer şehitlerimizin ruhlarını incitmemek için birliklerini güçlendirmek zorundadır. Yaşasın Irak Türklüğünün mücadelesi!
Süper Lig’in 32. haftasında oynanacak müsabakalarda görev alacak hakemler açıklandı. 3 Nisan Cumartesi günü saat 16.00’da oynanacak Ç.Rizespor – Fatih Karagümrük maçında Ümit Öztürk görev alacak.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Süper Lig’de 32. haftanın hakemlerini duyurdu. Buna göre Hatayspor – Galatasaray maçında Fırat Aydınus, Kasımpaşa – Beşiktaş karşılaşmasında da Halil Umut Meler düdük çalacak. Süper Lig’de haftanın hakemleri şöyle: 3 Nisan Cumartesi 13.30 Kayserispor – Göztepe: Burak Şeker 16.00 Ç.Rizespor – Fatih Karagümrük: Ümit Öztürk 16.00 DG Sivasspor – Trabzonspor: Mete Kalkavan 19.00 A.Hatayspor – Galatasaray: Fırat Aydınus 4 Nisan Pazar 13.30 BB Erzurumspor – İH Konyaspor: Sarper Barış Saka 16.00 MKE Ankaragücü – FT Antalyaspor: Ali Palabıyık 16.00 M.Başakşehir – Yeni Malatyaspor: Yaşar Kemal Uğurlu 16.00 A.Alanyaspor – Gençlerbirliği: Ali Şansalan 19.00 Kasımpaşa – Beşiktaş: Halil Umur Meler 5 Nisan Pazartesi 19.00 Fenerbahçe – Denizlispor: Cüneyt Çakır
Çaykur Rizespor Başkanı Hasan Kartal lige verilen Milli takım arasında Antalya’da çalışmalarını sürdüren Rizespor kampını ziyaret etti.
Rizespor’dan Fenerbahçe’ye oradan İtalyan takımına transfer olan eski oyuncuları Vedat Muriq hakkında çarpıcı cümleler kullanan Başkan Kartal;” Vedat çok iyi bir oyuncu bana kalırsa ben alırım, neticede hocalar karar veriyor. Vedat , Rize’de ki havayı bana göre ne Fenerbahçe’de yakaladı ne de Lazıo’da yakaladı. Eğer yeni sezon öncesi İtalyan kulübü başka bir takıma kiralaması kararı alırsa biz talibiz. Tabi kiralama maliyeti önemli. Vedat Muriq Rizespor’u seviyor, bizim taraftar da Vedat’ı çok seviyor” cümlesini kullandı. Bu sezon süper ligde 4 takımın bir alt lige düşecek olması ve sezon sonunda kimler küme düşme potası içinde olur sorusuna Rizespor Başkanı Hasan Kartal önemli bir detaya dikkat çekerek;” Kulüplerin ekonomik yapısı elbette önemli ama esas bana göre kulüplerin bir arada birlik beraberlik içinde olması, bakın birkaç kulüpte Başkanlar da değişti, yönetimler değişti. Bunun yanında ekonomik sıkıntı olmayan takımlar çok zor düşer. Bakın bizi görüyorsunuz zor günler yaşadık ama yönetimin birlik, beraberlik içinde ekonomik yapımızın sağlamlığı bizi çok şükür bugünlere getirdi. Son şampiyon Başakşehir’in bu duruma düşmesine ben bir anlam veremiyorum. Kadrosu iyi, ekonomik durumu da iyi. Yani yönetim tarzında da bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Orada Göksel Gümüşdağ başkan var. Acaba Göksel Başkan yeterince ilgilenmiyor mu? Bilmiyorum, her şey var, bu durumda olmaları bence yadırganacak bir durum, Başakşehir çok yukarda olmalı, bir uğursuzluk var gibi” dedi.
Rize’nin İkizdere ilçesine bağlı Petran Yaylası sakinleri yeni tip koronavirüsü (Kovid-19) salgın döneminde, snowboarddan esinlenerek “petranboard” veya “lazboard” adını verdikleri tahtalarla kayarak mart ayında yağan karın tadını çıkarıyor. İl merkezine 80 kilometre uzaklıkta, Kaçkar Dağları’nın eteklerinde bulunan 2200 rakımlı yaylada, Kovid-19 salgın dönemini çok sayıda vatandaş yayla evlerinde geçiriyor.Vatandaşlar mart ayında yağan kar örtüsünün kayma noktasına gelmesiyle tahtalarını çıkararak yeniden kaymaya başladı.Yayla sakinlerinin bazılarının ise hem snowboard hem de kayak tahtası ile profesyonel kayakçılara taş çıkartacak derecede kayak yapması dikkat çekiyor. “Çocuklarımıza öğretip geleneği sürdürmeye çalışıyoruz”Yayla sakinlerinden Hızır Havuz, AA muhabirine Petran tahtası ile kayağı yaklaşık 200 yıllık bir gelenek olduğunu anlattı.Kendisinin yaylada büyüdüğünü aktaran Havuz, “Çocukluğumuz bu tahtaların üzerinde bu dağlarda geçti. Dedelerimiz ulaşım olmadan önce vadilerden inerek kayak yapıyorlardı. Kayarak inip ihtiyaçlarını giderdikten sonra geri dönüyorlardı. Çocukluğumuz köyde geçti. Tahtanın üzerinde kayağı öğrendik. 5-6 yaşında başladık. Tahtamızı kendimiz yaparak kayardık.” dedi. Kayak malzemelerinin gelişmesi ile kullanmaya başladığını ifade eden Havuz, “Son 10-15 yıldır snowboard benzer olduğu için kolaylıkla kullanmaya başladık, zorlanmadık. Köyümüzün kültürü, geleneği oldu. Gelen yabancılar snowboarda benzer olduğu için ilgi gösteriyor. Biz de çocuklarımıza öğretip geleneği sürdürmeye çalışıyoruz.” diye konuştu.Fatih Havuz da babası Hızır Havuz gibi 6 yaşında Petran tahtası ile kaymaya başladığını vurgulayarak, “Bir yıl tahta ile kaydım ve sonra snowboard ile kaymaya başladım. Halen her ikisine devam ediyorum. Babam bana kısa yerlerde öğretti. Sonra pisti uzattık. Tahta üzerinde öğrendik. Çok keyifli.” ifadelerini kullandı. Kasım Havuz, petranboardın kendileri için bir yaşam biçimi olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:”Doğduk doğalı buralardayız. Buranın mesleği bu. Lazboard ama esas petranboard olarak biliniyor. Kaymak isteyenlere de öğretiyoruz. Ulaşımımız zordu, yoktu. Buradan kayarak merkeze iner, oradan araba ile giderdik. Şimdi ulaşım geldi. Sürekli buradayız. Kar yağınca kayarak zamanın tadını çıkarıyoruz.” Fatma Havuz ise 71 yaşında olmasına rağmen karın tadını çıkarmaya devam ediyor.Havuz, küçük yaşlarda öğrendiğini ve yaşının ilerlemesine karşın karda kaymanın keyfini çıkarmaya devam ettiğini belirterek, “Bizler de küçükken daha çok güzel yerlerde kayardık. Erkekler gibi gidemezdik ama ufak yerlerde tahtalarla yüzerdik. Şimdi yaşlandık ama eski yaptıklarımız aklımıza geldikçe kayıyoruz. Şimdi mart ayında son kar yağdı tadını çıkarıyoruz. Bundan sonra yağsa da kayak yapılmaz.” diye konuştu.
Rize Belediyespor Kadın Basketbol takımı ikinci maçını da farklı bir skorla kazandı. Rakibine 53 sayı fark atan Rize Belediyespor maçı 46-99 kazandı.
Kadın Basketbol Bölgesel Ligi’nde mücadele eden Rize Belediyespor Kadın Basketbol takımı deplasmanda Ankara Altınel Spor Kulübü’nün konuğu oldu. Ankara Keçiören Taha Akgül Spor Salonu’nda oynanan maçta üstün bir oyun sergileyen Rize Belediyespor, 46-99’luk farklı bir skorla galip gelmeyi başardı. Rize Belediyespor bir sonraki maçında deplasmanda Kastamonu İstiklal Gençlik Spor Kulübü ile karşılaşacak.